10 Mayıs 2014 Cumartesi

Suriye: Yağmalanacak Miras Listesi

Okan Sezer

Şam Ulusal Müzesi kırmızı alarma geçti ve müze görevlileri birçok arkeolojik eseri sergilendikleri camekanlardan alıp daha güvenli yerlere -bunun adı bir depo olabilir bilinmiyor- taşıdılar. Yaklaşık 2-3 ay önce oldu bunlar. Erken davranıp önlem almaları yerinde olmuş ki, Suriye Arap Cumhuriyeti Kültür Bakanı Lubana Mushaweh geçtiğimiz günlerde ulusal basın kuruluşu Tishreen’ye mülakat verdi: ”Kuzey Suriye’de Odyssey temasına sahip 18 mozaik ve yine Hama Müzesi envanterine kayıtlı Arami stil gümüş kaplı heykel ve muhtelif küçük buluntular çalındı (Aslında çalmak, hırsızlık yapmak daha masumane geliyor burası için, zira buradaki durum içerisinde sırf bu iş için organize olmuş irili-ufaklı gruplar, bu envanterin -ülke coğrafyasını izleyerek- farklı sınırlardan geçirilmesi, bu zorlu trafik vb aşamalar var. İşte bu yüzden bunun adı kültürel hırsızlık değil kültürel yağma. Tam da komşu Suriye’de dönen kirli savaşa ve Suriye Arap Cumhuriyeti’nin karşısında yer alan karanlık tiplere uygun olanı bu!).'' 

Mozaikler çatışma bölgelerinde yürütülen kaçak kazılardan elde edilmiş ve bakanın iddiasına göre bu mozaiklerin hemen hepsi şu an Lübnan-Suriye sınırında yeni alıcılarını beklemekte. Bu yağma trafiğinin tek güzergahı burası da değil. Unesco’nun Amman ofisi Suriye’deki kültürel miras ve işbu mirasın güvenliği için endişe etmiş olacak ki -daha taze- geçtiğimiz hafta toplandı. Ürdün Kraliyet Ailesi’ne mensup bilim aşığı?! ve hamisi kişilerin katılımıyla. Daha fazla önlem alınması istenirken yağma trafiğinin Suriye’nin dört bir tarafından/sınırından ilerletildiğini eklediler.

Interpol kayıtlarına da geçmiş olan yağmalanmış mozaik, Hama
Eserleri yağmalayan kim? Bu motivasyon için sadece para hırsı yetmez. Suriye topraklarına olan düşmanlık daha baskın bana kalırsa. Bir coğrafyanın -tümden- kurulu sanayi, askeri, bürokratik vb alanlarıyla birlikte tarihini, kültürel ve arkeolojik miras listesini kevgire çevirmek; arkaik bir kin ve bundan alınan esinlerle yapılıyor. Bunun adı vandalizm. Diğer adı da Selefilik. Bu şey ”mezhep” olarak da anılan bir çeşit İslam fırkası. Kelimenin kökenindeki selef’ten, ilk olmak sıfatından anlam kazanıyor. Onlara göre, onların metin analizlerine göre, Selefiler İslam’ın ilk ve en saf halini korumakta halen. Her şey İslam’ın en erken kuruluş yıllarındaki gibi yaşanmalı ve bu periyot harici, bu periyodu unutturan, deforme eden tüm görüş, okuma, maddi ve manevi yapılar yok edilmeli. Yanlış anlaşılmasın sakın. İşbu yıkım sadece İslam dışı inanç hareketlerine dönük değil, bizzat İslam tarihi içinde gelişim gösteren her türlü sosyal-dini harekete karşı da bir tehdittir.

Bu saldırganlığın dünya çapındaki en popüler örneği Afganistan’ın Bamyan Vadisi’nde -bir zamanlar- yükselen Buda heykelleri. Heykeller 2001 mart ayında start alacak şekilde yıkılmaya-yok edilmeye başlanıyor. Burda öylesine bir gözü dönmüşlük var ki hiç hesap etmeksizin-düşünmeden, o bahsettiğimiz arkaik öfkeyle, saldırının ilk evrelerinde uçaksavar mermileri kullanılıyor Taliban milislerince (Daha sonra durup düşünmüş olmalılar ki dinamit kullanıyorlar). Hatırlatmak isterim, bu heykeller ve vadi Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası’na çok önceden alınmış ve saldırılar haftalarca sürüyor. Ve dalga geçer gibi ”yani birçok şeyi deniyoruz olmuyor ama olacak, heykeller dağa sıkı sıkıya bağlanmış adeta ataçlanmış”  tadında açıklamalar geliyordu Taliban sözcülerinden. Hiç kimsenin Unesco’dan supermanlik beklediği yok ama...

Bamyan Vadisi, saldırı öncesi-sonrası
Bu vandalizmin yakın zamanlardaki örnekleri arasında Libya coğrafyası gösterilebilir. Nato destekli muhalif gruplar ve yarattıkları kargaşa neticesinde, işbu muhalifler arasında yer alan Selefi çoğunluk, El-kaide bağlantılı silahlı birlikler Sufi cami ve türbelere zarar verdiler. Birçoğu yıkıldı bu saldırılar sonunda.

Yine bir başka örnek, aynı kıtanın diğer bir ülkesi olan ve şu anda Fransa öncülüğündeki batılı güçlerce askeri müdahale yaşayan Mali. Ülkenin kuzeyinde ve doğusunda hakim olan cihatçı El-kaide bağlantılı Ensar/Ansar Dine  tüm türbelere savaş açmış durumda. Liderleri olan Abou Dardar’ın bu durumun savunusu için basit bit izahı var: ”Mali’de tek bir türbe dahi kalmayacak. Allah onlardan hoşlanmıyor.”

Alma Arra Müzesi'ni ele geçiren isyancılar mozaikleri inceliyor
Suriye’de şimdiye kadar olan işleyiş -Selefi grubun tam anlamıyla ağırlığını koyamamasından ötürü olacak- ”yoğun” katliama benzer olmadı. Lakin Irak merkezli ve diğer örneklerde olduğu üzre El-kaide – Taliban – Selefi bağlantılı El-nusra cephesi adlı örgüt kuzey Suriye’de her geçen gün etkinliğini arttırmakta. Bu örgütün Irak’ta, Irak merkezi hükümetine, birçok tarihi taşınmazın önüne bir alay asker diktirtmişliği vardır taşınmazların herhangi bir saldırıya karşı savunulması için. Suriye’de ise Şii toplumuna ait türbeler, kutsal mekanlar saldırıya tabi tutulmuş ve tutuluyor, Halep’teki Umayyad Cami’nin minareleri keskin nişancıları tarafından pozisyon olarak kullanılıyor, kaybedildiğinde camiye ve caminin kimi kısımlarına saldırı düzenlemekten çekinilmiyor vs.  Ama buradaki işleyiş, hiç bir tarihi esere, arkeolojik envantere hayır duası okumadığını tahmin etmekte güçlük çekmediğimiz, hatta bildiğimiz isyancı yapı sayesinde, ”zaten yakıp yıkacaktık satalım paraya çevirelim” mantığı gütmekte şu sıra. Büyük yıkımları sona saklıyor olabilirler. Gerçi Halep’in eski şehri tanınmaz halde. Buna verdikleri yanıtlar pardon istemeden oldu ile ama bunu Esad güçleri yaptı arasında gidip geliyor. Suriye Arap Cumhuriyeti Kültür Bakanı her ne kadar kontrolümüz altındaki yerleşim yerleri ve buralardaki tarihi taşınmazlar ve müzeler koruma altında dese de Suriye'deki dünya kültür mirası ciddi tehdit altında. Bu tehdit arkeolojik kayıtlar nazarında tüm insanlığa ve ne tesadüftür?! yine aynı insanlığın tarihine duyulan kin ve nefretten ileri geliyor. Bu çok bariz önceki örneklerle birlikte. Bunu anlamak için arif olmaya da gerek yok hani (Zaten kontrolleri dışında kalan yerleri hiç düşünmeyelim bile?! Kaybolan birçok mozaik ve heykel Kuzey Suriye'den, isyancıların hakim olduğu bölgelerden).

Suriye tıpkı Anadolu örneğinde olduğu üzre insanlığın doğuşundan beri birçok konar-göçer ve yerleşik kültüre ev sahipliği yapmıştır. Afrika’dan çıkış yapan insan topluluklarının dünyaya yayılım trafiğinde önemli bir nokta olan Suriye, bu prehistorik topluluklara birçok istasyon sunarken, günümüzden yaklaşık 15 bin yıl önce iklimsel nedenlerden ötürü oluşan ve Neolitik Devrim öncesi çok önemli bir aşama-coğrafya olan Bereketli Hilal’in büyük kısmını sınırları içinde barındırmakta aynı zamanda. Yine bu döneme ait (Neolitik) önemli periyotların yaşandığı Fırat çevresi Djade, Jerf el-Ahmar ve Mureybet gibi önemli höyükleri içermekte.

Dünya Kültür Miras Listesi’nde altı adet yerleşim-citadel-kale bulunmakta Suriye sınırlarında. Bunlar; Palmyra, Eski Halep, Eski Şam, Krak des Chevaliers, Bosra ve kuzeydeki Ölü/Unutulan Şehirler. Farklı dönem ve kültürlere aitler. Hepsinin ortak özelliği ise büyük bir tehdit altında oluşları.

*Bu yazı 19 Şubat 2013 tarihinde Arkeoloji Gazetesi adlı blogta yayınlandı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder