Şam Ulusal Müzesi kırmızı alarma geçti ve müze görevlileri birçok
arkeolojik eseri sergilendikleri camekanlardan alıp daha güvenli yerlere
-bunun adı bir depo olabilir bilinmiyor- taşıdılar. Yaklaşık 2-3 ay
önce oldu bunlar. Erken davranıp önlem almaları yerinde olmuş ki, Suriye
Arap Cumhuriyeti Kültür Bakanı Lubana Mushaweh geçtiğimiz günlerde
ulusal basın kuruluşu Tishreen’ye mülakat verdi: ”Kuzey Suriye’de
Odyssey temasına sahip 18 mozaik ve yine Hama Müzesi envanterine kayıtlı
Arami stil gümüş kaplı heykel ve muhtelif küçük buluntular çalındı
(Aslında çalmak, hırsızlık yapmak daha masumane geliyor burası için,
zira buradaki durum içerisinde sırf bu iş için organize olmuş
irili-ufaklı gruplar, bu envanterin -ülke coğrafyasını izleyerek- farklı
sınırlardan geçirilmesi, bu zorlu trafik vb aşamalar var. İşte bu
yüzden bunun adı kültürel hırsızlık değil kültürel yağma. Tam da komşu
Suriye’de dönen kirli savaşa ve Suriye Arap Cumhuriyeti’nin karşısında
yer alan karanlık tiplere uygun olanı bu!).''
Mozaikler çatışma
bölgelerinde yürütülen kaçak kazılardan elde edilmiş ve bakanın
iddiasına göre bu mozaiklerin hemen hepsi şu an Lübnan-Suriye sınırında
yeni alıcılarını beklemekte. Bu yağma trafiğinin tek güzergahı burası da
değil. Unesco’nun Amman ofisi Suriye’deki kültürel miras ve işbu
mirasın güvenliği için endişe etmiş olacak ki -daha taze- geçtiğimiz
hafta toplandı. Ürdün Kraliyet Ailesi’ne mensup bilim aşığı?! ve hamisi
kişilerin katılımıyla. Daha fazla önlem alınması istenirken yağma
trafiğinin Suriye’nin dört bir tarafından/sınırından ilerletildiğini
eklediler.
Interpol kayıtlarına da geçmiş olan yağmalanmış mozaik, Hama |
Eserleri yağmalayan kim? Bu motivasyon için sadece para hırsı yetmez.
Suriye topraklarına olan düşmanlık daha baskın bana kalırsa. Bir
coğrafyanın -tümden- kurulu sanayi, askeri, bürokratik vb alanlarıyla
birlikte tarihini, kültürel ve arkeolojik miras listesini kevgire
çevirmek; arkaik bir kin ve bundan alınan esinlerle yapılıyor. Bunun adı
vandalizm. Diğer adı da Selefilik. Bu şey ”mezhep” olarak da anılan bir
çeşit İslam fırkası. Kelimenin kökenindeki selef’ten, ilk olmak
sıfatından anlam kazanıyor. Onlara göre, onların metin analizlerine
göre, Selefiler İslam’ın ilk ve en saf halini korumakta halen. Her şey
İslam’ın en erken kuruluş yıllarındaki gibi yaşanmalı ve bu periyot
harici, bu periyodu unutturan, deforme eden tüm görüş, okuma, maddi ve
manevi yapılar yok edilmeli. Yanlış anlaşılmasın sakın. İşbu yıkım
sadece İslam dışı inanç hareketlerine dönük değil, bizzat İslam tarihi
içinde gelişim gösteren her türlü sosyal-dini harekete karşı da bir
tehdittir.
Bu saldırganlığın dünya çapındaki en popüler örneği Afganistan’ın Bamyan
Vadisi’nde -bir zamanlar- yükselen Buda heykelleri. Heykeller 2001 mart
ayında start alacak şekilde yıkılmaya-yok edilmeye başlanıyor. Burda
öylesine bir gözü dönmüşlük var ki hiç hesap etmeksizin-düşünmeden, o
bahsettiğimiz arkaik öfkeyle, saldırının ilk evrelerinde uçaksavar
mermileri kullanılıyor Taliban milislerince (Daha sonra durup düşünmüş
olmalılar ki dinamit kullanıyorlar). Hatırlatmak isterim, bu heykeller
ve vadi Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası’na çok önceden alınmış ve
saldırılar haftalarca sürüyor. Ve dalga geçer gibi ”yani birçok şeyi
deniyoruz olmuyor ama olacak, heykeller dağa sıkı sıkıya bağlanmış adeta
ataçlanmış” tadında açıklamalar geliyordu Taliban sözcülerinden. Hiç
kimsenin Unesco’dan supermanlik beklediği yok ama...
Bu vandalizmin yakın zamanlardaki örnekleri arasında Libya coğrafyası
gösterilebilir. Nato destekli muhalif gruplar ve yarattıkları kargaşa
neticesinde, işbu muhalifler arasında yer alan Selefi çoğunluk, El-kaide
bağlantılı silahlı birlikler Sufi cami ve türbelere zarar verdiler.
Birçoğu yıkıldı bu saldırılar sonunda.
Yine bir başka örnek, aynı kıtanın diğer bir ülkesi olan ve şu anda Fransa öncülüğündeki batılı güçlerce askeri müdahale yaşayan Mali. Ülkenin kuzeyinde ve doğusunda hakim olan cihatçı El-kaide bağlantılı Ensar/Ansar Dine tüm türbelere savaş açmış durumda. Liderleri olan Abou Dardar’ın bu durumun savunusu için basit bit izahı var: ”Mali’de tek bir türbe dahi kalmayacak. Allah onlardan hoşlanmıyor.”
Bamyan Vadisi, saldırı öncesi-sonrası |
Yine bir başka örnek, aynı kıtanın diğer bir ülkesi olan ve şu anda Fransa öncülüğündeki batılı güçlerce askeri müdahale yaşayan Mali. Ülkenin kuzeyinde ve doğusunda hakim olan cihatçı El-kaide bağlantılı Ensar/Ansar Dine tüm türbelere savaş açmış durumda. Liderleri olan Abou Dardar’ın bu durumun savunusu için basit bit izahı var: ”Mali’de tek bir türbe dahi kalmayacak. Allah onlardan hoşlanmıyor.”
Alma Arra Müzesi'ni ele geçiren isyancılar mozaikleri inceliyor |
Suriye’de şimdiye kadar olan işleyiş -Selefi grubun tam anlamıyla
ağırlığını koyamamasından ötürü olacak- ”yoğun” katliama benzer olmadı.
Lakin Irak merkezli ve diğer örneklerde olduğu üzre El-kaide – Taliban –
Selefi bağlantılı El-nusra cephesi adlı örgüt kuzey Suriye’de her geçen
gün etkinliğini arttırmakta. Bu örgütün Irak’ta, Irak merkezi
hükümetine, birçok tarihi taşınmazın önüne bir alay asker diktirtmişliği
vardır taşınmazların herhangi bir saldırıya karşı savunulması için.
Suriye’de ise Şii toplumuna ait türbeler, kutsal mekanlar saldırıya tabi
tutulmuş ve tutuluyor, Halep’teki Umayyad Cami’nin minareleri keskin
nişancıları tarafından pozisyon olarak kullanılıyor, kaybedildiğinde
camiye ve caminin kimi kısımlarına saldırı düzenlemekten çekinilmiyor
vs. Ama buradaki işleyiş, hiç bir tarihi esere, arkeolojik envantere
hayır duası okumadığını tahmin etmekte güçlük çekmediğimiz, hatta
bildiğimiz isyancı yapı sayesinde, ”zaten yakıp yıkacaktık satalım
paraya çevirelim” mantığı gütmekte şu sıra. Büyük yıkımları sona
saklıyor olabilirler. Gerçi Halep’in eski şehri tanınmaz halde. Buna
verdikleri yanıtlar pardon istemeden oldu ile ama bunu Esad güçleri
yaptı arasında gidip geliyor. Suriye Arap Cumhuriyeti Kültür Bakanı her ne kadar kontrolümüz
altındaki yerleşim yerleri ve buralardaki tarihi taşınmazlar ve müzeler
koruma altında dese de Suriye'deki dünya kültür mirası ciddi tehdit
altında. Bu tehdit arkeolojik kayıtlar nazarında tüm insanlığa ve ne
tesadüftür?! yine aynı insanlığın tarihine duyulan kin ve nefretten
ileri geliyor. Bu çok bariz önceki örneklerle birlikte. Bunu anlamak
için arif olmaya da gerek yok hani (Zaten kontrolleri dışında kalan
yerleri hiç düşünmeyelim bile?! Kaybolan birçok mozaik ve heykel Kuzey
Suriye'den, isyancıların hakim olduğu bölgelerden).
Suriye tıpkı Anadolu örneğinde olduğu
üzre insanlığın doğuşundan beri birçok konar-göçer ve yerleşik kültüre
ev sahipliği yapmıştır. Afrika’dan çıkış yapan insan topluluklarının
dünyaya yayılım trafiğinde önemli bir nokta olan Suriye, bu prehistorik
topluluklara birçok istasyon sunarken, günümüzden yaklaşık 15 bin yıl
önce iklimsel nedenlerden ötürü oluşan ve Neolitik Devrim öncesi çok
önemli bir aşama-coğrafya olan Bereketli Hilal’in büyük kısmını
sınırları içinde barındırmakta aynı zamanda. Yine bu döneme ait
(Neolitik) önemli periyotların yaşandığı Fırat çevresi Djade, Jerf
el-Ahmar ve Mureybet gibi önemli höyükleri içermekte.
Dünya Kültür Miras Listesi’nde altı adet yerleşim-citadel-kale bulunmakta Suriye sınırlarında. Bunlar; Palmyra, Eski Halep, Eski Şam, Krak des Chevaliers, Bosra ve kuzeydeki Ölü/Unutulan Şehirler. Farklı dönem ve kültürlere aitler. Hepsinin ortak özelliği ise büyük bir tehdit altında oluşları.
Dünya Kültür Miras Listesi’nde altı adet yerleşim-citadel-kale bulunmakta Suriye sınırlarında. Bunlar; Palmyra, Eski Halep, Eski Şam, Krak des Chevaliers, Bosra ve kuzeydeki Ölü/Unutulan Şehirler. Farklı dönem ve kültürlere aitler. Hepsinin ortak özelliği ise büyük bir tehdit altında oluşları.
*Bu yazı 19 Şubat 2013 tarihinde Arkeoloji Gazetesi adlı blogta yayınlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder