Okan Sezer
Türümüzü diğer primat gruplarından ayıran ve en önemli özelliklerden birisi olarak sunulan alet kullanabilme ve yapabilme beceresi uzun zamandır kimi primatologlar tarafından duymaya alıştığımız şekillerle eleştiriliyor ve bunun (İnsan dışında kalan primatların alet yapamadıkları düşüncesi) eleştiriye kapalı-değişmesi imkansız bir doğru olmadığı yönünde telkinler yapılageliyordu. Halen ahvâl bundan ibaret. Fiks örnekler arasında kimi primatların büyük karınca kolonilerine ahşap sopalar sokup-çekmek suretiyle karınca avlaması belki de en bilindik. İnsan dışındaki türlerin de alet yaptığı-yapabileceği yönünde savunular yapmanın ‘’diğer’’ primat grupları yoktan yere yüceltmek insanı ise yermek anlamına geldiğini düşünen grup -ki içlerinde çok sevdiğim hocalarım da yer almakta- beri yanda homosantrik düşünce yapısını eleştirmekten geri kalmıyordu. Bunun bir çelişki olmadığı yönünde ikna olmam çok güç.
Türümüzü diğer primat gruplarından ayıran ve en önemli özelliklerden birisi olarak sunulan alet kullanabilme ve yapabilme beceresi uzun zamandır kimi primatologlar tarafından duymaya alıştığımız şekillerle eleştiriliyor ve bunun (İnsan dışında kalan primatların alet yapamadıkları düşüncesi) eleştiriye kapalı-değişmesi imkansız bir doğru olmadığı yönünde telkinler yapılageliyordu. Halen ahvâl bundan ibaret. Fiks örnekler arasında kimi primatların büyük karınca kolonilerine ahşap sopalar sokup-çekmek suretiyle karınca avlaması belki de en bilindik. İnsan dışındaki türlerin de alet yaptığı-yapabileceği yönünde savunular yapmanın ‘’diğer’’ primat grupları yoktan yere yüceltmek insanı ise yermek anlamına geldiğini düşünen grup -ki içlerinde çok sevdiğim hocalarım da yer almakta- beri yanda homosantrik düşünce yapısını eleştirmekten geri kalmıyordu. Bunun bir çelişki olmadığı yönünde ikna olmam çok güç.
Hammaddesini doğadan edindiğimiz,
geliştirilmeye ve de yozlaştırılmaya uygun, nesilden nesile aktarılan ve
dahi standart olan tüm işgörürler bizim için alet sıfatını taşıyor.
Kabul. Zaten çoğunluğu araç ‘’suçlaması’’ ile nötralize edilen örnekler
belki de insanı insan kılan ve yine doğada -insanla olan rekabette
başarısı yettiği ölçüde- pek çok ’’önemsiz’’ girişimde bulunmuş
akrabalar arasında bir fark değil birebir ortak özellik. Kurduğu
uygarlığı yok eden bir uygarlık inşa eden canlı bu tip bir motivasyonu
son derece doğal, öldürme saplantısı ile değil de yaşama tutkusu ile
kurgulanan alet-araç denkleminden sağlıyor olamaz.
Atlanta’daki Language Research Center ve
Stone Age Institute iki binli yılların başından beri ortak bir çalışma
yürütmekte. Birkaç bonobo çifti üzerinde yapılan çalışmalar istenilen
sonucu verirse -ki bence gayet şık bir şekilde gösterildi bazı şeyler
ama emin olmak için erken- alet yapabilme beceresinin sadece homo
cinsine ait bir özellik olduğu düşüncesi yerle bir edilecek. Başarılı
bir grafik çizen Kanzi adlı bonobo, diğer türdeşleri gibi rastlantısal
hareketler neticesinde yerden bulduğu keskin kenarlı taşı (Bu ana kadar
araç) istenilen oynu oynadıktan sonra ödül olarak muz alabileceği
deneylerde kullanmıyor. Bilakis, oyunun kuralları yarı yarıya ona
bırakılacak şekilde kurgulanmış deneylerde flint çekirdeklerden hammer
vasıtasıyla keskin kenarlı yonga koparıp işbu yongayı amaç uğruna
kullanıyor ve hem bu sayede başrolü oynamış oluyor.
Kanzi'nin elinden çıkma aletler |
Bu da demek oluyor ki alet yapmak üstün-erişilemez bir yetenek olmak şöyle dursun homo cinsine özgü hiç değil.
Daha önce taş alet yapımı gibi örnekleri
ile karşılaşmadığımız bu girişim (insan dışı primatlar) birkaç farklı
başlıkla sıkıştırılabilir. Bunlardan ilki farklı tekniklerle
nesilden-nesile aktarılabilmesi ki bu durumun bizim Kanzi örneğimizle
karşılaştırılabilmesi mümkün değil. Bir ikincisi ve belki de mühim olanı
keskin kenarından faydalandığı malum işgörürün standartlaşması ve
üstünde geleceğe dönük soyutlamalar yapılması. Aslında bu tip bir başlık
ile Kanzi örneğini çürütmek isteyenler daha bir komik geliyor gözüme.
Önceki insan türlerinin değil yüz binlik milyon yıllık alet gelenekleri
bile bu başlıkta diretenleri inadından vazgeçiremez.
Kanzi iş üstünde |
Geçmiş insan türlerinin özelleşmiş taş
alet endüstrileri ve bu endüstriler içerisinde yer alan tipik aletler
tahmin edemeyeceğimiz sürelerde gelişti, şekil aldı-şekil verdi ve yok
oldu. Şu an yeryüzünde bulunan amansız insan rekabeti ve savaşımı
arasından sıyrılıp elde ettiği bu becerinin Kanzi’ye ve ailesine
insanüstü avantajlar kazandırmasını beklemek ve muhtemel olumsuz durum
‘’bakın insan dışında hiç bir canlı alet yapmayı tam anlamıyla
beceremiyor’’u kanıtlamaz. Bu sadece hayalcilik olur.
A. Bosei/Robustus çağdaşlarına göre daha
az insan olmakla mı suçlanmalı, yoksa fakir alet çantasıyla mı, yahut da
beslenme şekliyle mi? Peki ya A.Bosei/Robustus’un dışında Erectus’a
göre daha az komplike yani basit aletler üreten-üretmiş olan gruplar
yeryüzündeki en büyük şovun yani insan evriminin büyük oyuncu listesinde
hiç mi yer almamalı? Bilmiyorum ama alet kullanma ve yapabilmenin homo
cinsini diğerlerinden ayıran temel bir özellik olmadığını, bu yeteneğin
benzer primatlarda halihazırda beklediğini, milyon yıllık tecrübenin
farklı sebeplerle beslenip bu hale geldiğini söyleyebilirim.
Blog okuyucusuna çok da anlamlı olmayan bir not:
Daha önce onlarca belki de binlerce kez
paylaşılmış bir şeyi sanki ilk defa keşfediyormuşçasına ortalığı ayağa
kaldıran zevat aynı zamanda sürekli konuşup hiç bir şey yapmayan
radikaller gibi davranır. Sokağa adımınızı atar atmaz, belki de sokağa
adım atmaya dahi gerek kalmadan yanı başınızda bulduğunuz bu tiplerle
aynı mecrada yazı bile yazabilirsiniz. Kendi meslektaşlarını onurlu
davranmaya davet eden şahıs yine işbu meslektaşlarına aynaya bakmaları
yönünde salık verirken mevzubahis aynayı kendisine tutacak değilim.
Verdiği sunumlar edebiyat parçalarken var olan eksikliği gerçek bir
erdem ile müspet yönde dolaysız ve çıkarsız eleştirmek mi istiyor yoksa
gözümüzün önünde hardcore bir porno film mi çekiyor sizce. Bana kalırsa
yanıt çok açık. Bu malum mastürbasyonu evinde, okulunda, salonunda,
yatak odasında falan yapsa bence daha olumlu sonuçlar elde eder.
*Bu yazı 12 Haziran 2012 tarihinde Arkeoloji Gazetesi adlı blogta yayınlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder