10 Mayıs 2014 Cumartesi

Mehmet Özdoğan ne demek istedi?

Okan Sezer

Neolitik dönem arkeolojisinde bırak Anadolu’da olmayı, tüm dünyada söz sahibi olan en önemli birkaç arkeologtan biri Mehmet hocamız. Çalışma yapmış olduğu alana ait teorilere hakimiyetinin dışında yine aynı alana getirmiş olduğu teorik yorumlarla, her teorinin kendi içinde taşıdığı tutarlılığa yapmış olduğu vurguyla bütünlüklü bakabilmiş birçok şeye. Aslında onu tanıtmak bile büyük güç ister. Memleket arkeolojisinin taşıdığı politik sorunlara dair birkaç kelam okursanız bir yerlerde bilin ki bu laflar ya Mehmet hocaya aittir yahut da ondan esin alınarak neşredilmiştir. O bir duayen anlayacağınız.

Tam adı Actual Archaeology Magazine Anatolia ve yayın dili de ingilizce olan bir dergiye sahibiz. Şu an elimde derginin 4. ve son sayısı var. Mehmet Bezdan isimli editöre sahip derginin bu son sayısı İnsanlığın İlk Adımları adını taşıyor. Bu sayının ana ekseni çekirdek merkezlerden biri Anadolu ve burdaki ”uygarlık” paketinin (Mehmet Özdoğan kazandirdi terminolojiye) batıya olan göçü. Güzel bir sayı aslında, alanına hakim araştırmacılar, -bizim için- ünlü isimler göze çarpıyor. Mehmet hocanın yazısı da Neolitizasyonu Anlama üst başlığına sahip, neolitik teriminin tarihinden ve yine neolitik dönemin kendi içindeki bölümlendirilmesinden başlayıp neolitik pakete ordan da çekirdek merkez Anadolu’ya geliyor. Yazının son pasajları Neolitik Kültürler ve Deniz ile isimlendirilmiş. Hoca burda, önceki kazılarda edindiğimiz bilgilerden, topladığımız buluntulardan çok farklı sonuçlar veren sualtı kazılarına, geçmiş-şimdi arasında değişen coğrafik sınırlarla atıf yapıyor ve şuna benzer şeyler ekliyor; ”sualtı arkeolojisi batıkları inceleyen, bu alanda uzmanlaşan dal ile yerleşim arkeolojisi olarak ikiye ayrılıyor, değişen kıyı çizgileri hasebiyle.”  Konu ilerliyor, nehirlerle taşınan dolguların koruyucu özelliğine, ordan da işbu nehirler üstüne kurulan barajların dolgulara dolaylı yoldan yaptığı menfi etkilere geçiliyor ve şu ifadeler kullanılıyor:

”Now, dams cut the flow of water of almost all the streams and the deltas on land lose ground and the fill covering and preserving the underwater Neolithic settlements are being eroded by flow and waves. In this way, the preserving fills are not being renewed. Neolithic settlements in Israel which were preserved by fills carried by the Nile River are the first examples for this case and because the settlements began to cease to exist rapidly, rescue excavations were started.”

Aslında özetin özeti, alıntının alıntısı şudur: Neolithic settlements in Israel which were preserved by fills carried by the Nile River are the first examples for this case and because the settlements began to cease to exist rapidly, rescue excavations were started.

Elimizde bir adet Nil nehri, Nil nehrinin taşıdığı dolgular, neolitik yerleşmeler ve tüm bunların yaşandığı İsrail var?! Nil nehri doğu Afrika’da bilmem kaç km boyunca uzanan ve Akdeniz’e dökülen güzide bir nehrimiz. Tarih içinde ve tabi tarih öncesinde birçok uygarlığı besliyor, yaşam kaynağı oluyor. Bildiğim kadarıyla da denize döküldüğü alanda oluşturduğu deltanın tamamı Mısır Arap Cumhuriyeti’nin sınırları içinde. Resmi olanı bu. Bir de tabi, kutsal metinlerde geçtiği söylenen, politik siyonistlerce şiar edinilen ve günümüz İsrail devletinin bayrağında iki kalın mavi çizgi ile simgelenen coğrafya mevcut. Buna göre yaradan Nil ve Fırat arasında kalan toprakları İbraniler’e tahsis etmiştir. Bir başka şey ise, -bence sakat yanı bariz görülebilen- günümüzden önce işbu topluluğunun sınırları çizilen alanda yaşamalarından ötürü coğrafik olarak bu terimin kullanılması, buna binaen oluşturulan ve resmi olmayan coğrafik terimlere bir örnek olması?!

Derginin künyesine baktığımda iki adet çevirmen gözüme çarptı. Yazı yayınlama politikası, şekli ve de şemali nedir bilmiyorum ama göze çarpan iki çevirmen, yazarların metni kendi anadillerinde yolladıklarını daha sonra da tezgahta bu kişilerce ingilizceye çevrildiğini düşündürüyor?! Pek sanmıyorum. Mehmet Özdoğan ne demek istedi? Onu da bilmiyorum?!

Değerlinin biri diyordu büyük yangınlar büyük kalabalıklarca görülür, mumun çıkardığı alev ise sessizdir, saklanır, dikkatli bakmayan göz-gözler onu göremez. E tabi benim şimdi bu söz ve işbu yukarıdaki durumdan beslenip birtakım politik çıkarsamalar yapmam bana kalırsa da sakıncalı. Sadece: Bilmiyorum. Belki de daha başka bi’ şey?! Benimkisi iyi niyetli anlama çabası o kadar.

Ee tabi, Nil’in taşıdığı alüvyonlar o kadar çok ve akıntısı da o kadar yüksek ve hızlı ki, İsrail’in Akdeniz açıklarında su altında kalmış Neolitik yerleşmelerin üstüne kadar taşıyor alüvyonları da olabilir?!

*Bu yazı 26 Ocak 2013 tarihinde Arkeoloji Gazetesi adlı blogta yayınlandı.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder