Okan Sezer
Filmden ziyade film hakkında yapılan
yorumlar ilgi çekici aslına bakılırsa. En azından benim ilgimi bu ahval
çekti. Yorumlar ise insan çeşitliliği üzerine oluşturulmuş olan basit
“yanlış” algıları içeriyor ekseriyetle.
Geçmişe yani prehistorik devirlere
bakıldığında kısmen netleşmiş ve ortalama bi’ hesap ile tasnif edilmiş
“insan” türlerini görmekteyiz. Hülasa, homo türü öncesinde işbu türün de
çeşitlilik yoluyla içinden çıktığı australopithecuslar bi’ yanda, diğer
yanda geçmişten günümüze habilis, erectus, neanderthal ve sapiens
sıralanıyor. Tabi aradaki ergaster, rudolfensis ve floresiensis gibi
türleri hiç yazmıyoruz. Ve işte hepsinin standartlaşmış daha doğrusu
standart görülen anatomik özellikleri var. Kabaca habilis için 600 cc
beyin hacmine ve -erkek bireyler için- 1.50 m boya sahip işte erectus
için 800 cc beyin hacmi ve atasına oranla boy 10 cm artırılmış diye
zikredilir. Gene neanderthal için, erkek ve kadın bireyler için ayrı
ayrı kilo dahi verilecek bi’ malumata sahiptir kimileri, ki zaten bu
verilerin de yardımı ile illüstre edilmiş.
Şu soru; “Sapiens neanderthalden mi
türedi yoksa bu iki tür birlikte mi gelişti, aynı koldan mı geldi” halen
net değil ve bu soru ve de soruya verilen yanıtlar üzerinden biz bi’
çok kısmi doğru ve yanlış bilgileri toplumdan
kazıyabiliyoruz-görebiliyoruz. İşte bu film hakkında yapılan yorumlar da
biraz bu soru ile alakadar. Amiyane bi’ tabirle kaba-saba illüstre
edilen neanderthal bize uzak görülürken yine bu tip kurgu sinemalarda
rol alan ve genel itibariyle endomorfik bi’ bünyeye sahip tüm insana
yakınlar neanderthal olarak tarif ediliyor. Bu aslında kötü bi’ algı ve
mesleki refleks nedenli “n’oluyoruz ulan” oluyor insan. Şu bi’ gerçek
elbet kalın ve çıkık kaş kemerleri, düz ve zorlarsak gorili andıran yüz
kıvrımları -kıvrımsızlığı- ve dönem içindeki diğer insana yakınlara
oranla daha kaba-kalın vücut hatları-ögeleri neanderthali farklı
kılıyor. Lakin -bu tip filmlerde- bedeni saran tüylerin de etkisiyle -ki
zaten karşılaştırma olarak yine neanderthal kılı-tüyü kapmıştır,
sapiens ise kütahya porselen gibidir- neanderthal uzak görülen,
kabullenilmeyen, günümüze en uzak vb sıfatları alıyor.
Levallois tekniği sayesinde
planlı ve koordinize avcılığa geçmiş, vertesszölöz tipi buluntu yerleri
ile sapiense ateş konusunda dahi çalım atmış olabilirliği olan ve yine
günümüz “insani” davranışların (dayanışma, yaralı-hasta bireylerin
bakılması) daha da belirginleştiği, üstüne üstlük 1250 cc beyin hacmine
sahip olan neanderthal bana kalırsa günümüze daha yakın. Morfoloji
kafaları karıştırmasın.
Kimi paleoantropologlar
geçmişte düzinelerce farklı insan türü yaşadığını iddia ediyorlar. Ve
bunların taksonomik olarak sınıflandırılmasının oldukça zor olması
hususunda ısrarcılar. Tabi bi’ de morfolojinin yanıltıcı tarafını ifşa
ediyorlar. Genetikçi André Langaney ise, “yüzyıllar sonra torunlarımızın
1.40 m gelen bir Eskimo (İnuit diyelim biz onlara) iskeleti ile boyu
1.80’den fazla bir Tutsi iskeleti bulduğunu hayal edin. O günün
paleontologları bu boy farkı nedeniyle, iki ayrı türün olduğunu
düşünecekler ve istemeden bugünkü meslektaşları gibi yanılgıya
düşecekler…” diye ekliyor.
Ol nedenle ektomorfik beden
gördü müydü sapiens, endomorfik beden gördü müydü de neanderthal olacak
diye bi’ kuralımız yok. Olmamalı. Keza bu durum arkeologlar arasında
dahi böyle. Bundan ötürü genel kitleye pek kızamıyorsun, lakin uyarmadan
da geçmek istemedim.
Film, ateşin henüz prehistorik
topluluklarca kavranamadığı, yararlı etkilerinin bilindiği ve fakat
kontrol edilemediği bi’ süreci anlatıyor. Farklı klanlar arasında ateş
mücadelesi ve hatta hırsızlıkları yaşanıyor. Belki bi’ ihtimal volkanik
bi’ etkinlikten alınan ateş sürekli beslenerek klanda tutuluyor. Ama
işte ateşin eskaza sönmesi neticesinde tekrar yakabilmek yok, henüz bu
öğrenilememiş. Bu durumda ateşini besleyebilmiş, ayakta tutabilmiş bi’
diğer klana saldırmak ve ateşlerini (ç)almak gerekiyor. Bi’ nevi ateş
hırsızlığı.
Son serüven sonrasında ateşi kontrol
etmeyi öğrenmiş bi’ klandan ateş ustası transfer ediliyor. Zaten “aşk”
temalı insani dürtülerin gelişimi konusunda da diğer klandan
öğrenmeyi-bakarak öğrenmeyi gösteriyor-iddia ediyor film yine.
Yakılan ateşin etrafına toplanan klana
ateşi bulmak için çıktıkları yolda başlarına geleni bazı sesler ve
işaretler ile anlatmaya çalışan naoh’u görünce ateşin duyguları harekete
geçiren sıcaklığını daha iyi anlıyorsunuz.
Not: 1250 cc’lik beyin hacmi verisi
sanki tek başına beyin hacminin üstün yetilere, yaratıcılığa vb yeteceği
intibasını uyandırmış. Bu böyle değildir bittabi.
*Bu yazı 31 Ekim 2011 tarihinde Arkeoloji Gazetesi adlı blogta yayınlandı.
*Bu yazı 31 Ekim 2011 tarihinde Arkeoloji Gazetesi adlı blogta yayınlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder